Öykülem dergisinin emektarlarından Eyüp Tosun’un ilk öykü kitabı Kör Islık yayımlandı. Tosun ile yazın yolculuğu, öykü anlayışı ve ilk göz ağrısı üzerine konuştuk.
Seni ilk kez Algodón Edebiyat’ta yayımlanan “Kitapsız Öykücü Söyleşileri” ile tanıdım. Kör Islık’ta da yer alan “Annemin Kaderi” adlı öykünün Notos Öykü’de yayımlanmasının ardından gerçekleştirilen söyleşide öykün yayımlandıktan sonra mevcut öykü dosyanı sildiğini söylüyordun. Sancılı bir yazın sürecin olduğunu söyleyebilir miyiz? Yazmaktan çok silmek, paylaşmaktan çok bekle(t)mek ile daha ilgili gibisin. Bu konuda neler söylemek istersin?
O zamanlar henüz bir dosyam yoktu ama dört tane öykümü sildim. Nedenini bilemediğim bir korku ve heyecana kapılmıştım. Kesinlikle belirttiğin gibi. Yazdığım bir şeyi çok uzun süre bekletiyorum. Tekrar okuduğumda beni heyecanlandırırsa çalışmaya başlıyorum ama bir şey hissetmezsem direkt siliyorum. Çünkü beni heyecanlandırmayan metin kimseyi heyecanlandırmaz.
Kör Islık’ta farklı öykü konuları, kişileri, mekânlar var, değişmeyen şey ise anlatanın kalıbına uymaya gösterdiğin özen. Bu konu üzerinde düşündüğün, çalıştığın belli. Öykü yazarken en çok nelere dikkat edersin?
Bir kere sırf yazmak için oturmam hiçbir zaman. Yani belirli bir saatim yoktur. Buna inanmam da. Kafamda gezinen hikâyeler vardır. Sürekli onları düşünürüm. Öncelikle kafamda bitiririm. Ne anlatacağımdan ziyade onu nasıl anlatacağıma kafa yorarım. Hesap kitap yapmam ama bir matematiği sürekli gözetirim. Öykü yazarken dikkat ettiğim çok şey var ama sanırım en zevk aldığım kısım sonlar. Çoğu zaman sonucu kafamda kurarım ve beni ona götüren heyecan zinde tutar.
Öykülerinde toplumsal haksızlıklar, sosyal adaletsizliklere yer veriyorsun. Bir öykünde anlatıcına şöyle dedirtiyorsun nitekim: “Sessizce kabul edilmek zorunda bırakılan her şey insan için zulümdü. Paşa her fotoğraf çekişinde bir sene yaşlandı. İnsan, zulmü görünce birçok şey yapmak geçer içinden. Çoğunu yapamaz. Bu, böyledir.” Öykünü “Yermi, insanlığın vicdanıydı. Ne ölüyor ne de yaşadığını belli ediyordu” sözleriyle ilerletiyorsun. Sessizce kabul edilmek zorunda bırakılan her şey kalemini dürter mi?
Çok fazla içselleştirdiklerim dürter diyeyim. Çoğuna aldırmadan yaşamayı öğreniyorsun ama bazıları gölge gibi, nefes gibi hep hatırlatıyor kendini.
Son yıllarda güncel ve yakıcı olayların hemen akabinde yayımlanan derlemelere rastlıyoruz. Hiç ısmarlama öykü yazdın mı? Bu konudaki görüşün nedir?
Yazmadım. Ben normal olarak da çok az ve geç yazan biriyim. Bu tarz derleme öykülerden çok az beğendiğim oluyor. Zaman ve konu olarak kısıtlanmak yaratıcılığı ve metnin özgünlüğünü etkiler diye düşünüyorum.
Kör Islık ne hakkında, kitaptan iki alıntıyla anlat deseler şu cümlelerini ödünç alırdım.
“İnsanlar yükseklere çıktıkça kirleniyordu her şey, haliyle de alçaktakilere kir kırıntıları saçılıyordu.” (“Kırşehir Amour” adlı öyküden)
“İnsanın çabası, kahrına avuntu olmuyordu.” (“Çörek Otu” adlı öyküden)
Seni yakalayan cümle/ler olması mutlu etti beni.
Aynı zamanda Öykülem’in yayın kurulundasın. 11 sayı hazırladıktan sonra, dergiye gönderilen öykülerin niceliği ve niteliği üzerinden bir değerlendirme yapacak olursan sana göre günümüz öyküsünün en büyük problemi ve en umut vaat eden yanı nedir?
En büyük problem okumamak. İyi bir okur olmadan asla iyi bir yazar olunmaz. İlk öyküden başlayarak her dönemin en azından öne çıkan isimleri, kitapları okunmalı. Böylelikle her öykü yazan, kendine yakın ismi bulacak. Ve ona bakarak eksikliklerini görecek. Bir diğer problem acelecilik. Yazdıkları hemen beğenilsin ve yayınlansın istiyor çoğu. Kendilerince haklılar, ama aceleci davranmanın, bunu bir hırs hâline getirmenin faydası değil zararı vardır. Daha çok problem var tabii ama uzatmayayım. Umut vaat eden şeylere gelince, çok genç yaşta güzel öyküler yazanlar var. Bu çok sevindiriyor bizi.
Kör Islık’ı en çok kim okusun isterdin?
Bilmem. Düşündüm şimdi, gelmedi aklıma kimse.
Kitap yayımlanalı henüz çok kısa bir zaman geçti ama âdettendir soralım. Masada neler var?
İnanır mısın hiçbir şey yok! Tek cümle dâhi yok.