İlk kitaplar çok önemli. Yazarın okuru selamladığı, ortak bir edebi dünya inşasının başladığı bu ilk kitaplar, yazarın, kendi sesinin yankısını okur aracılığıyla duyacak olmasının heyecanıyla da dolu. Kör Islık da bir ilk kitap. Gerçi Eyüp Tosun, edebiyatla ilgisini dergiler aracılığıyla taze tutan okurlar için tanıdık bir isim; dolayısıyla kendi kelimelerinin yankısını da çok defa okurdan duymuş bir kalem. Öykülem, Notos, Sarnıç ve Artistik Bellek gibi dergilerde öykü ve yazıları yayımlanan Tosun, aynı zamanda Öykülem’i okurla buluşturan isim.
Kör Islık’taki öykülerle ilgili dikkat çeken ilk şey, birbirleriyle bağlantılarının zayıf olması; hatta okur, “Bu öyküler neden bir kitapta bir araya getirildi?” diye düşünebilir. Ancak okur, karakterleri tanıdıkça ve öykülerdeki diyaloglar derinleştikçe öyküleri birleştiren ilk noktanın hayatın kendisi olduğu sonucuna varabilir. Hep konuşulan ama hiç değişmeyenler, can sıkan ama kabullenilenler bu öykülerin ana damarını oluşturuyor. Karakterler de kendilerini hayatın içinde bin bir çeşit durumda bulan, güçlü gözlemciler olsalar da herkes bildiğini kendisine saklıyor. Kör Islık’ın arka kapağında da, kitaptaki öyküleri birleştiren ikinci noktaya, beklemeye vurgu yapılıyor: “Beklemenin de varmak olduğunun altını çizen bir ilk kitap.”
Kör Islık’ta, hayatın içerisinde çoğu zaman bizi sıkıştıran ve sınırlayan can sıkıcı meselelerde odaklanılmış. Bu öykülerin dilinde Eyüp Tosun önemli bir yol ayrımına geliyor; hayatın içindeki acıları, yaşanmışlıkları ve hayal kırıklıklarını anlatırken dilde arabeskleşme yolunu tercih etmiyor. Olanı olduğu gibi, ne kadar yaralayıcı olduysa o şekilde ancak sakin bir anlatımla okura duyuruyor. Ama bu sakinlik, basitlik ile karıştırılmamalı. Dilde herhangi bir özensizlik söz konusu değil; dil ve anlatımdaki bu sadeliği, dil üzerine uzun zamandır kafa yoran bir yazarın bilinçli tercihi olarak yorumlamak daha doğru olur.
Dilde dikkat çeken diğer mesele de, sözcüklerin seçimi ve kullanımındaki özen. Tosun, afili cümleler kurmak niyetinde değil. Anlatılanlar “tutunacak dalının kırılmasından korkan insan”ları anacak kadar geniş bir dünyayı ve farklı insanları resmediyor. Ve Tosun, bunu büyük sözler etmeden, acıdan doğan aforizmalar yaratmadan aktarmayı başarıyor.
Kendi türünü belirleyen metin
Öykülerdeki karakterlerin birçoğu, kendilerine has tuhaflıklara sahip ancak hayattaki tuhaflıklara karşı körleşmiş durumdalar. Hayata ve tüm yaşananlara karşı bir hissizleşme seziliyor. Bu hissizleşme ille de umursamazlık anlamına gelmeyebilir ve çaresizliğin kabulü olarak okunabilir. Ancak bunun da bir okur yorumu olduğunu hatırlatmakta fayda var. Kör Islık, son dönemde edebiyatta zaman zaman gündeme gelen tür tartışmalarında kendisinin “kendi türünü belirleyen metin”den yana olduğunu ilan ediyor. Kitap, kısa öykülerden daha kısa öykülere, oradan da birkaç cümlelik anlatılara doğru bir seyir izliyor. Türe dair bu belirsiz ilerleyiş, okurun yeni ve/veya farklı olana karşı olan direncini zayıflatma iddiası taşıyor mu, şimdilik bilinmese de Tosun’un özellikle “Kısalar” başlıklı bölümdeki anlatımı, zaman zaman okura Oruç Aruoba’yı anımsatabilir. Dil ve anlatımda abartıdan ve uzun cümlelerden uzak duran Eyüp Tosun, kelime sayısı konusunda da kalem ile kağıdıyla bir iddiaya tutuşmuş ve belli ki masanın galibi olmuş.
Tosun’un dili kullanma şekli, üslubu ve belirlenmiş türlere karşı metinleriyle verdiği yanıt aslında tek taraflı bir açıklama olarak da değerlendirilebilir. Yazarın, okurun alışkanlıklarını ya da doğru bellediklerini değiştirmek gibi bir çabası yok gibi görünüyor; o, kendi doğrusunu öyküleri aracılığıyla ilan ediyor. Edebiyata ilişkin katı doğruları olan okurların ve eleştirmenlerin iyi anlaşamayacağı bir metin olabilir ancak bana kalırsa, Tosun öyküleriyle yeni bir patikadan gidiyor. Bu patikada doğacak nice öyküler bekliyoruz….